Laiklik ve dindarlık ekseni Türkiye siyasetini ve toplumunu anlamayı mümkün kılan en temel bakış açısı olarak yerleşti. Laiklik ve dindarlık üzerinden kurulan ikili karşıtlık, siyasi ve toplumsal resmin tamamını anlamayı mümkün kılmasa da pek çok akademisyen, kanaat önderi ve siyasi aktörün sürdürdüğü ve bu yolla her defasında yeniden yapılandırdığı bir araç haline geldi. Ancak bir aradayken var olabilen ve birbirini karşılıklı olarak yapılandıran bu iki pozisyon Türkiye’de siyaseti çıkmaza sokmakla kalmıyor; demokratikleşmenin önünde önemli bir engel teşkil ediyor ve toplum içerisinde uzlaşılması çok zor ayrılıklara yol açıyor.
‘Kamusal’ alanda başörtüsü yasağı
Laikler ve dindarlar arasındaki pozisyon mücadelesinin sembolik çatışma noktalarından biri de başörtüsü meselesi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu prensiplerinden biri olan laikliğin en belirgin vurgusu, dini sembollerin ‘kamusal’ alanda yer almaması gerekliliğidir. Bu yöntem başörtülü kadınları toplumsal hayatta görünmez kılmıştır. Öte yandan, Türkiye’de laiklik prensibi teoride ve uygulamada içerdiği tüm çelişkilere ek olarak, bu konuda da bir yanılsama etkisi yaratmıştır. Laiklik ve onu sahiplenen aktörler ve kurumlar, başörtülükadınları ‘kamusal’ alandan sistematik bir şekilde uzaklaştırarak, onları yoklukları üzerinden görünür kılmıştır. Üniversitelerde fiili olarak uygulanan, kamu sektöründe ise yasal ve siyasi dayanaklar üzerine kurulu başörtüsü yasağı, Türkiye’de kadın nüfusunun büyük kısmını oluşturan başörtülü kadınlarıtoplumsal hayattan uzaklaştırmak ve eğitim, meslek ve siyaset alanlarında görünmez kılmak pahasına sürmektedir.Yasağa rağmen üniversitelerden mezun olabilen başörtülü kadınlar, özel sektörde de çeşitli sorunlar ve engeller yaşamaktadırlar.
Başörtüsü yasağı ve meslek yaşamı
TESEV Demokratikleşme Programı’nın geçen hafta kamuoyuna sunduğu, Dilek Cindoğlu tarafından kaleme alınan “Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar” çalışması başörtüsü yasağının özel sektörü de içine alan meslek yaşamına etkilerini ele alıyor (Rapora http://www.tesev.org.tr’den ulaşılabilir). TESEV çalışması buzdağının görünen küçük bir ucu sadece. Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER), Hazar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği ve Başkent Kadın Platformu gibi sivil toplum örgütleri bu konuları sürekli gündemde tutuyorlar. Araştırmada da ele alındığı üzere, başörtüsü yasağının etkileri kamu sektöründen özel sektöre yayılıyor. Kamuda çalışmalarınaimkân verilmeyen başörtülü kadınlar, özel sektörün ancak belli kuruluşlarında çalışmak zorunda kalıyor. Örneğin, çokuluslu büyük şirketlerde işe alınmıyorlar. Çoğunlukla, dindar-muhafazakâr çevrelere ait işyerlerinde çalışabiliyorlar. İşe kabul edildiklerinde de, başörtülü bir kadının çalışma imkânlarının kısıtlı olduğunun farkında olan işveren, onları düşük ücretle, uzun saatler boyunca ve terfi ettirmeden çalıştırabiliyor. Başörtülü kadınlar, çoğu zaman niteliklerinin çok altında işlerde ve çalıştıkları iş yerlerinin gözden uzak bölümlerinde, hatta evlerinden çalıştırılabiliyorlar. Özel sektörde çalışma imkânı yakalayan başörtülü kadınlar ise, kaçınılmaz olarak meslek odaları ve Vergi Dairesi, Tapu Dairesi gibi kamu kurumları ile ilişki kurmak durumundalar. Bu kurumlarla olan ilişkilerde de çeşitli sorunlar yaşanıyor. En önemlisi, birçok meslek odasına başörtülü fotoğraflarıyla kayıt yaptıramıyorlar. Avukatlar, avukatlık lisanslarını almak üzere bazı barolara kayıt yaptıramıyor, yaptırmış olsalar bile adliyelere giremiyor. Eczacılar, doktorlar, mühendisler ve mali müşavirler meslek odalarına üyelik ve odaların sunduğu imkanlara erişim konusunda engellerle karşılaşıyor. Reklam sektöründe çalışanların, ofis yerine evden çalışması tercih edilebiliyor. Gazeteciler, haber yapmak üzere Meclis, üniversite ve diğer kamu kuruluşlarına girişte zorluk yaşadıkları için mesleklerini icra edemez hale geliyor. Mesleki gelişimleri için üniversitelerdeki akademik toplantılara katılamıyor ve üniversite kütüphanelerini kullanamıyor. Sonuç olarak, başörtülü kadınların dışarıyla ilişkilerinde ortaya çıkan zorluklar, bazı işlerde tercih edilmeme nedeni olabiliyor. Başörtülü kadınların, farklı şekillerde kamuda ve özel sektörde görünmez hale gelmesinin nedeni halen uygulanmakta olan yasak. Oysa bu kadınlar, kendilerinin görünmez olmasını bekleyen sistem yüzünden vesisteme rağmen var olmaya devam ediyor. İş hayatında yaşanan ayrımcılık ve dışlanma, başörtülü kadınları farklı yaşamstratejileri geliştirmek zorunda bırakıyor. Kadınların birçoğu zorluklara ve ayrımcılığa rağmen ya bunları sindirip çalışmaya devam ediyor, ya da başka bir iş arama yoluna gidiyor. Bazıları sivil toplum örgütlerinde ve parti teşkilatlarında aktif olarak çalışıyor. Başörtülü kadınların toplumsal, iş ve gündelik hayatta maruz kaldığı ayrımcılıkların sona ermesi için başörtüsü yasağının temel hak ve özgürlükler bağlamında yeniden ele alınması gereklidir.
Bu yazı daha önce Sabah gazetesinde yayınlanmıştır.