Hamza Aktan
Kürt meselesinin diğer birçok veçhesinde olduğu gibi Hatip Dicle’nin milletvekilliğine yönelik Yüksek Seçim Kurulu’nun ret kararı da Türkiye’de Kürt meselesinde süregelen devletin yarattığı kendi değerler dizgesinin neticelerinden. Bu değerler dizgesi çok uzun yıllardır devam ettirildiği için de normal bir ülkede karşılaşılmayacak durumlar Türkiye’de sıradanlaşıp mümkün hale gelebiliyor. YSK’nın esasen önüne gelen dosyayı Türkiye’de verili hukuk çerçevesinde değerlendirip ‘kanuna’ uygun şekilde, oybirliğiyle onamasını bu derece kolaylaştıran da bu yapısal durumun kendisi.
YSK, Dicle’nin vekilliğini iptal kararını “Anayasa’nın 76. maddesinde bir yıl veya daha fazla hapis cezasına hüküm giymiş olanların milletvekili seçilemeyeceği düzenlemesine” dayandırıyor. Dicle’nin “bir yıldan fazla” olan hapis cezasının 12 Haziran seçimlerine üç gün kala 9 Haziran’da Yargıtay’ca onandığı hatırlandığında, kurumun gerçekte ‘hukuki’ bir çerçeve içinde karar verdiği, iptalin mevcut düzenlemelere herhangi bir aykırılığının olmadığı görülüyor.
Ancak, YSK’ya Dicle hakkında sıradan bir madde üzerinden vekillik iptalinin yolunu açan o “bir yıldan fazla” olan hapis cezasının kendisine ve o cezanın infazının zamanlamasına bakıldığında Dicle’ye yapılan adaletsizlik, ardından da ona oy veren 85 bin insanın iradesinin nasıl basit bir kanun-bürokrasi örgüsünde yok sayıldığı daha rahat anlaşılıyor.
Yazının devamı için:http://hamzaaktan.blogspot.com/2011/06/bir-turkiye-oykusu-hatip-dicle-olay.html#more
Leave a Reply